Ana Sayfa    Göksu Deresi   Tarihi Yerler  Şile Köyleri     Ulaşım      Fotoğraflar GöksuKöyü   Tarihçesi   Ağva  Konaklama    Ben Kimim   Avcılık Şile Bezi   Geçim Kayn     Şile   Ziyaretci Syf.   Bana Ulaşın  Tarım    Manav

ŞİLE VE KÖYLERİ TARİHÇESİ

(Kaynak:Yrd.Doç.Dr:T.Ahmet ERTEK,Yrd.Doç:Dr.Rıdvan KOZAK,E.Nabi EVREN'in ŞİLE  adlı kitabından alınmıştır)

İlçede yaşam çok eskiye dayanır. Yapılan son araştırmalar Şile çevresinin tarih öncesinde ( Cilalı taş devrı) İskan edildiğini göstermektedİr.

Kefken ile Bulgaristan sınırı arasındaki Karadeniz sahil kesiminde yapılan prehistorik çalışmalarda, çeşitli yerlerde Paleolitik çağın muhtelif bölümlerine ve özellikle Epi-Paleolitik döneme ait bir çok konak yeri ve İşlik saptanmıştır (ESİN,1988). Buluntu yerlerinin sayısındaki artıştan, buzul sonrası dönemde ( yaklaşık M.Ö. 12000 İle 6000 arasında). Karadeniz kıyı şeridi üzerinde önemli bir nüfüs yoğunluğunun olduğu açıkça belli olmaktadır. Nitekim İstanbulun en eski buluntu yerleri arasında Şile'nin Ağva ve Sahilköy (Domalı) köyleri bulunmaktadır (ÖZDOGAN,1983). Sahilköy üst paleolitik ve onu izleyen Epipaleolitik/Mezolitik devirlerinde konaklamaya elverişli bir yurt yeri olarak tespit edilmiştir. İstanbulun Anadolu yakasında ve Karadeniz kıyı şeridinde Orta Paleolitik devir buluntuları ile belirlenen Kefken, Ağva gibi konak yerlerinin bir çeşit devamı olan Sahilköy (Domalı) yurt yeri Özdoğan ve ekibi tarafindan, yüzey araştırmaları sırasında son yıllarda saptanmıştır. Marmara kıyısında Ambarlı'yı da içine alan bu kıyı konak yerlerinden biri olan Sahilköy, aynı adı taşıyan koyun kuzeyindeki kumluğun batısındadır (ÖZDOGAN,1983; HARMANKAYAJ979). Sahilköy'e ait yontma taş aletler, Göztepe ve Kazlar deresinin doğusuna rastlayan Dereağzı Tepesi üzerinde toplanmıştır. Çakmak taşlarından yapılmış aletlerin yoğunluğu fazla değildir. Bunlar kısmen Üst Paleolitiğin sonuna kısmen de Epipaleolitİk/Mezolitik devre ait olmalıdır (ÖZDOGAN,1983c) (Şekil 60-61).

Aynca ilçede o dönem insanının yaşamı için elverişlı çok sayıda mağara mevcuttur. Nitekim Şevket Aziz KANSU da çalışmalarında tespit ettiği 6 mağaradan Feneraltı ve Tavanlı mağaralarının sondaj için az çok elverişli şartlar taşıdıklarını belirtmîştir (KANSU.WO).

Aynı alan içinde M.Ö. 6000 İle 1000 yıl başları arasında Kilyos civarında Ağaçlı kumluğu hariç hîçbir yerde yaşam izlerine rastlanılmamıştır. Edirne, Istanbul,İzmit müzelerine de bu dönemlerden hiç bir parça gelmemiştir. Bunlar gösteriyor ki bu dönem bölge için yerleşim açısından zayıf bir periyottur. Demir çağı başları ile yani M.Ö. l000 yıllanndan itibaren önceleri zayıf sahil yerleşmeleri; sonraları da Yunan kolonileri ile hızlı kıyı yerleşmelerinin çoğaldığını görmekteyiz. Bu dönemde boğazlar açılmış göl, olan Marmara ve Karadeniz'in tuzlu deniz ortamına geçmesi süreci tamamlanmış, kısacası ekolojik dengenin yeniden sağlanması sonuçlanmıştır.

İlçenin içinde bulunduğu; Sakarya Nehri, Istanbul Boğazı, Karadeniz ve Marmara Denizi arasındaki Kocaeli Yarımadası toprakları Bitinya memleketi olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle Bitinya'yı ve ilçenin ilk otokton yerleşenleri olarak Bitinleri detaylı bir şekİlde incelememiz gerekmektedir.

Bitinler denilen kavim Trakya kökenlidir ve M.Ö. 8 yy'da Anadolu'ya göç etmişlerdir. Daha önce bahsedildiği gibi Ş.A.K.ANSU, Bitinya iskan tarihini eski yontma taş çağı ( Paleolitik ) olarak belirtmektedir. Fakat Bitinya memleketinde M.Ö. 12. asırdan itibaren Bebrikler vardır. Yöre Bebrikya olarak anılırdı. Bunlar Friglerin yörede kalmış artıklarıdır. Buna gore M.Ö. 1200'den M.Ö. 700'e kadar İlçe sınırlarını da içine alan Kocaeli Yarımadası topraklarında Bebrik isimli bir Frig kavminin oturduğu kabul edilmektedir (BOSCH,1946). Bebrik ismi. Frig isminin aynıdır. Bebrikler M.Ö. 12. asırda Küçük Asya'ya (Anadolu'ya) göç eden Friglerin burada kalmış bakiyeleridir.

Bu arada Strabon Bitinlerle beraber Tin denilen bir kavimden bahseder. Tinler daima ve yalniz Bitinlerle beraber zikredilir. İsimlerindeki ses uyumu benzerliğinin de gösterdiği gibi Bitinlerle son derece yakın akraba olmaları lazımdır. Belki bunlar başlı başina bir kavim degil de, Bitin kavminin bir koludur. Tinler, Bitinlerle beraber Küçük Asya'ya göç etmişler ve Bitinya (Kocaeli) yarımadasında Bitinlerin yanında yerleşmişlerdir.

Tarih-i Tabii'sinin 5. kitabında Küçük Asya'yı tarif eden Plinius'a gore Tinler sahile Bitinler ise memleketin iç taraflarına yerleşmişlerdir.

Prof. BOSCH da Bitinlerin guneyde yerlesmeler yaptiklarını, Tin'lerin ise kuzeyde sahillerde yerleşmeler oluşturduklarını belirtmektedir.

 

Şile çevresi alçak, çok parçalı ve engebeli bir yüzey şekline sahiptir. Bilhassa iç kesimleri geçit vermeyecek derecede çok yoğun ormanlarla kaplıdır. Münakaleye deniz yolu daha musaittir. Şile İçin ulaşım ve ticarette tercih ve zorunluluk 20. y.y. oıtalarına kadar daima denizyolu olmuştur. Şile şehrinde ilk yerleşimin büyük bir ihtimalle denizci bir kavim tarafından olması gerekmektedir. Nitekim Milet'ler M.Ö. 8. y.y.'da Marmara denizi kenarlarında bir takım ticaret kolonileri kurmuşlardır. M.Ö. 7. y.y.'ın birinci yarısında ise yine miletler bu kez Karadeniz'e açılmış, Karadeniz sahillerinde birçok devamlı ve kuvvetli kıyı sehirleri kurmuşlardır. İşte Şile Merkezi de bu dönemde Yalı, Uçurumaltı veya Tavanlı mağaraları mevkii olarak isimlendirilen yerlerden bir, ikisi veya her üçünde birden küçük bir ticari şehir olarak kurulmuş olmalıdır (HILLER.GAERTRİNGEN, 1591). Denizle ilgilenmeyen üstelik Milet denizciliğinden yararlanma yoluna giden çevre sakinleri Bitinler ve Tinler bu yerleşmeye hoşgörü ile bakmışlardır. Bitinler ve Milet denizcileri arasında sıkı bir tıcari faaliyet olması büyük bir ihtimaldir (BOSCH, 1946).

Şile antik çağda iki defa İstilaya uğramıştır. Birinci istila eski Yunanlıların Pers seferinden geri dönüşlerinde komutanları Xenophon tarafından , ikincisi ise kıyı şeridini takip ederek ilerleyen Roma komutanı Lucullus tarafindan gerçekleştirilmiştir (BELER,1988).

Bitinya ülkesi ve Şile M.Ö. 7. y.y. sonlarında Lidya, M.Ö. 545'den sonra ise Persler tarafindan işgal edilmiştir. Persler eski Atinalılara yenilince M.Ö. 448 yılında Bitinya toprakları ve Şile tekrar Bitinyalıların eline geçmiştir.

M.Ö. 3. y.y.'da ise Galatların Bitinya topraklanna saldırıları vardır. Tüm bunlara rağmen Bitinler bağımsızlıklarını bir ölçüde korumuşlardır. Daha sonraki Makedonya ve Selenikos yönetimlerine de boyun eğmediler. Küçük kabile devletini M.Ö. 3. y.y.'da güçlü bir Helenistik Krallığa dönüştürdüler. M.Ö. 2. y.y. başlarında en parlak dönemi yaşadılar.

M.Ö. 74'lerde IV. Nİkomedes, Bitinya krallığını, VI. Mitridates'den koruması için Roma'ya bıraktı. Romalılar Mitridates'i kovdular ve Bitinya-Pontus adlı yeni bir yonetim kurdular. Romalılar döneminin izleri hala Şile'de görülmektedir. M.S.3. y.y.'da Dogu Roma imparatoru Diokletianus zamanında(284-305), İnkese, Sofular gibi Şile mağaraları ilk inanan hırıstıyanlar için tabii korunaklar olmustur. Zira Diokletianus Hıristiyanlığı benimsemiyordu. Gurlek Mağarası Doğu Roma askerlerinin yakaladığı ilk inanan Hıristiyanları hapsettikleri bir cezaevi gibi kullanılmıştır. Tutsaklara verilen yemek ve su kapları ile insan kemikleri, 1985 yılında tarafımızdan bu mağaranın girişine yakın bir yerinden toplanmıştır. Sofular Magarası binlerce kişiyi gizleyebilecek büyüklüktedir. Mağaranın tetkikinde o dönemin izi • hala görülmektedir. Bu mağara Xenophon'un "Anabasis" adlı kitabında da söz edildiği gibi Xenophon'un ordusu ile Pers seferinden sonra 10.000 askeri ile Bitinyalı'ların önünden kaçarken saklandığı mağaradır(BELER,İ988).

Selçuklu Türkleri Kutalmışoğlu Süleyman Şah ile 1090 senesinde Şile'yi ele geçirdiler. 1097 senesinde ise I. Haçlı orduları Şile'yi Selçuklulardan geri almıştır. Bundan sonra Haçlıların, 13. y.y. başında da kısa bir sure için Latin egemenliği vardır. Daha sonra 14. y.y.'a kadar Şile, Bizans uç kalelerinden biri olarak Bizanslıların hakimiyetinde kalmıştır. Orhan Bey zamanında Heciz, Sarıkavak ve Teksen kaleleri alınmıştır. Şile, kalesi ve sağlam tabyalarıyla korundugundan ayrıca morfolojik konumunun da müdafaya uygun olmasından dolayı Şile Şehrinin fethi ancak Yıldırım Beyazıt döneminde olmuştur.

Kocaeli Yanmadasının büyük bir bölümü 1327'de Akçakoca Bey tarafından alınır ( İzmit şehri ve Şile kazası hariç ). İzmit Şehri bir kaç yıl sonra Orhan Bey tarafindan alınmasına karşın Şile Yıldırım Beyazıt dönemine kadar alınamamıştır. Fakat Şile çevresi Orhan Bey zamanından itibaren Anadolu'dan getirilen Turkmen aşiretleri tarafından iskan ettirilmiş, yöre Türkleştirilmeye başlanmıştır. Şile civarında değişik yerlere yerleşen Turkmen aşiretlerinin lâkapları kurdukları yerleşim birimlerinin de ismi olmuştur. Hasanoğulları ( Hasanlı köyü ). Çengiloğullan ( Çengilli ), Gökçeler (Gökçe Köyü), Gökmenler (Gömaslı Köyü), Çıtaklar (Çataklı Köyü), Karamanoğulları (Karamandere Köyü), Yakupoğulları ( Yakuplu ), Ekşioğulları ( Ekşiköy ), İsaoğulları (İsaköy ) gibi... Kocaeli ismide yarımadayı fetheden kumandan Akçakoca'dan gelir ( Şehrin Akçakocaeli veya Akçakocaili olarak konulmuş olan ismi daha kısa bir şekilde Kocaeli olarak benimsenmiştir. Kocaeli ismi î924 yılında resmileştirilmiştir ).

Milliyet Büyük Ansiklopedi. 9. cilt. s: 3174

Birinci Murat zamanında tüm Trakya ve Balkanlar tamamen alınmış, Macaristana kadar ilerlenmiştir. Bu dönemde Bızans'ın elinde sadece Istanbul ve Şile kalmıştı (ÖZTUNA,1983).

Bizans'ı kıstırma ve İstanbulun fethi daha Osman Bey zamamnda bile düşünülüyordu. Genişleme, yeni fetihler, ilerlemeler hep bu istikamette bilincli yapılmıştır. Yıldırım Beyazıt İstanbul'un fethı için çok çabalamıştır. Kocaeliye geçip İstanbul'a doğru ilerleyen Osmanlı kuvvetleri, etrafi tamamen Türkleşmiş olan Şile kasabasını da alırlar. 139I yılında Kara Timurtaşpaşa oğlu Yahşi Bey mühim bir kuvvetle Şile'yi kuşatır, kısa zaman sonra kasaba düşer. Yahşi Bey burada bir miktar asker bıraktıktan sonra Istanbul kuşatmasına katılmak üzere Istanbul üzerine ilerler. Bu sıralarda Anadolu'da tam bir birlik yoktur. Bilhassa Kadı Burhanettin çok sorun çıkarıyordu. Yıldırım Beyazıt Anadolu'daki birliği sağlamak üzere 3. Anadolu Seferine çıkar. Bu sırada Bizanslılar Şile üzerinde tekrar egemen oldular

1395 yaz ayları boyunca kuşatması devam eden ( İstanbul'un ) Bİzans'ın Osmanlı Türkleri tarafindan muhasarası Avrupa'yı ayaklandırmıştır. Avrupa'da adeta panik yaşanıyordu. Her şey Bizans'ın can çekiştiğini gösteriyordu. Anadolu'da birliği tesis eden Osmanlı kuvvetleri tekrar Istanbul üzerine yürür. Bu sırada yine Yahşi Bey 1395 yılında Şile'yi ikinci defa fetheder. Yine bu zaman içinde Yıldırım Beyazıt da Anadolu Hisarını yaptırmıştır. ( Şile fatihi Yahşi bey, Niş'ide alan çok değerli bir komutandır. 1402 Ankara Savaşında son ana kadar mücadele etmiş daha sonra şehit olmuştur. ).

Niğbolu seferi sonu Istanbul 3. defa kuşatılır. Bu kuşatma ilk iki kuşatmadan daha kuvvetlidir. Niğbolu'dan fidye karşılığı serbest bırakılan Fransız mareşali Boucicauit 1399'da Bizans'ın yardımına Venedık ve Ceneviz gemilerini de alarak gelir. Fakat bir sonuç almadan Paris'e döner. Bunun üzerine imparator 2. Manuel 1399 yılında yardım bulmak için Avrupa'ya gider. Fakat hiç bir yardım bulamadan on üç ay sonra geri döner (Ocak 1401)-Dönüşte çok ağır bir anlaşmayı Osmanlılarla imzalamak zorunda kalır. Buna gore:

1- 10.000 Dukalık vergi çok daha arttırılacaktır. 2- İstanbul'da yaşayan 7.000 Müslüman nüfüs için varolan üç camiye ilave olarak bir cami ve bir mahkeme daha yaptırılacaktır.

3- Bizans'dan yeni alınan Şile, Silivri gibi Bizans kasabalarının Turk toprakları oldukları tasdik edilecektir.

Sonuçta bu anlaşma ile Şile'nİn Türk toprakları olduğu 1401 yılında resmileştirilmiştir(ÖZTUNA,1983).

1640'da Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Şile'den şöyle bahsetmektedir: "Erve ': Kocaeli sancağı sınırında nahiye ve su-başılıktır. İskelesi başında bir camii, bir hanı, kirk elli mahzeni. yüz adet bağlı bahçeli, kiremit döşeli evleri vardır. Kıblesi de doğu tarafı bağlı bahçeli ormanlardır.

Burada su alıp, yine Anadolu kenarı ile sandallar ile kürek çekerek 36 milde (Şile) kasabasına geldik. Burası, Kocaeli toprağında, kazadır. Paşa hâsıdır. Yeniçeri sedan vardır. Altıyüz kadar mâmur, kiremitlı, güzel evleri vardır. Her ev, bağlı bahçelidir. İskele başında kiremitli ve bir mınareli câmii vardır.

Oradan ( Kefken ) kasabasına vardık. Bunun da hamam, han ve dükkânları vardır. takat o kadar mâmûr bir kasaba değildir. Kocaelinin iskelesidir (ZILLÎOGLU, 1972)."

Şile, I. Dünya Savaşı'na kadar 500 yıl boyunca Türkler'in yönetiminde rahat bir yaşam sürmüştür. Bu savaş sonunda yenilen Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesini imzalamak zorunda kalmıştı. Mütarekeye göre Şile de. Boğazlar bölgesi sayılmış ve Ingiliz'lerin denetimine bırakılmıştır.

Osmanlı Meclisince 16 Mart 1920'de" Misak-ı Milli"nin ilânı üzerine Istanbul ile beraber İngiliz'ler tarafindan işgal edilmiştir.

0 güne kadar Türkler'den kardeşlik ve dostluk gören Bizans artıgı Rum halkı İngiliz"lerden aldıklan cesaretle Şile ve çevresini Yunanistan'a İlhak için faaliyet göstermeye başlamışlardır.

Bir Rum polis subayı olan Kaçaros Yunanistan'dan aldığı emirle 250 kişilik bir ilhak birliği meydana getirmiştir. Kaçaros İngiliz işgal kuvvetlerinden gördüğü himaye ile, bölgenin âsâyişini sağlamakla yükümlü 150 kişilik Osmanlı jandarma birliğini bozguna uğratarak dağıtmıştır.

Bunun üzerine başsız ve zabıtasız kalan Şile'de, cesareti ile tanınan Kamber Ağa adında biri yönetimi ele almışsa da âsâyişi sağlayamamıştır.

Bu durumdan faydalanmak isteyen ve savastaki Yunan ordusundan kacarak Yenikoy'de gizlenen askerlerle Rum halkı, işbirliği ederek 25-30 kışilik çeteler kurmuşlar Bu çetelerden başlıcaları Panarin, Delyanı, Deli Ariste, Terzi Dimitri, Yazıcı Aşisti çeteleriydi. Bunlara yataklık ve jurnalcılık eden milliyetini yitirmiş bir kaç Turk de vardı

Bu çetelerin basmadıkları köy, yapmadıkları rezalet kalmamıştır. Para. silah yiyecek ve eşya toplamak için çocuk, kadın ve sakat ayırmaksızın halka işkence yapmışlardır Eli silâh tutabilen erkekleri Anadolu'daki Kurtuluş Ordusunda bulunan müdafaasız Turk köylerine giren çeteler, silâhlarıni vermek istemeyenleri bacaklarından ağaçlara asmışlar altlarına saman dökerek yakmışlar ve dumanla boğmak istemişlerdir.

Şİle'deki bu durumu öğrenen Beyoğlu Jandarma Komutanı K.Ali Rıfat Bey gizlice bir örgüt kurarak başına Yüzbaşı Yusuf Bey'i getirmiştir.

Yusuf Bey, çevre halkından derlediği 55 kişilik gönüllü jandarma kuvvetleri ile Kaçaros emrindeki 250 kişilik Yunan birliğini izlemiş ve Şile'de yaptığı bir çarpışma sonucunda Kaçaros'u denizyolu ile İstanbul'a kaçırmıştır ( 1921 ).

Bundan sonra Şile'nin yönetimini Yüzbaşı Yusuf ele almıştır. Turk ordularının Anadolu'daki başarılı durumunu dikkate alan İngilizler çevre halkının bu tutumuna göz yummuşlardı.

Diğer küçük çete birlikleri Rum Yeniköy'ü ile Kartal'ın Rum Paşaköy halkı tarafindan korunduklarından bir türlü ortadan kaldırılamamıştır.

Türk jandarmalarının bulunmadıkları yerlerdeki savunmasız köylere yapılan baskın ve işkenceler. Dumlupınar Zaferine kadar devam etmişti. Dumlupınar'da Yunanlılar'ın kesin olarak yenilip imha edildiklerine dair haberler çevrede duyulunca yıllardır çektiklerini unutamayan halk silâhlanmış, son Bizans artığı Rumları köy ve kasabalardan kovmuşlardı. Yerlerini terkeden Rum'lar köy ve kasabalarını sinsice ateşe vererek yakmışlardır (AKSEL,1995;UYKUCÜ, 1979)"

Şile, Mondros Mütarekesi hükümleri gereğince 1918'de silahtan arındırılan Boğazlar bölgesi sınırları içine alınmış ve İngiliz'lerin denetimine verilmişti. Şile 1920'de uğradığı İngiliz işgalinden, Turk ordularının İzmir'e girişinden sonra Istanbul üzerine yürüyen III. Kolordu birliklerinden bir süvarı tümeni tarafindan 7 Ekım 1922'de kurtarılmıştır.

19.yy. Osmanlı kayıtlarına gore Şile kazası 1846'da Zaptiye Müşirliğine bağlıydı.

1876'da Şile kazasının Dersaadet Şehremaneti'ne bağlandığı görülür. 1877 Devlet salnamesinde ise Şile, Zaptiye Nezaretine bağlı Üsküdar Mutasarıflığı'nın kazalanndan biridir. Şile kazası, 1918'de Istanbul vilayetinin Üsküdar Mutasarıflığına bağlıdır. 1924'de bütün sancaklar ( mutasarıflık ) vilayet yapıldığında Şile'nin Üsküdar'a bağlılığı devam etmiştir. 1926'da yapılan yeni düzenlemeyle Üsküdar kaza haline getirilip Istanbul vilayetine bağlanınca Şile kazası da Üsküdar'la aynı yapı içinde yer almıştır (AKSEL,1995). Ayrıca Sile, Cumhuriyetin kuruluşu ile oluşturulan ilk belediyelerden bİridir (1923 ) (AK.SEL, 1995).